Yani büyüklerimiz demek istiyor ki;

Verdiğimiz reçeteyi uygular, sözümüzü dinlerseniz...

Olur-olmaz her şeye itiraz etmezseniz;

Ölmeseniz de biraz daha nefeslenirsiniz!

Yok, eğer sabretmeyi ve şükretmeyi öğrenmezseniz;

Bir deri, bir kemik gideceğiniz yere erken gidersiniz!

Böyle düşünüyor;

Böyle diyor fildişi kulelerde oturan yönetsel erklerimiz...

Örneğin en tepede oturun yöneticimiz;

Yönettiklerine 'sabredin' reçetesi yazıyor...

Sevgili eşi First Lady de eşinden geri kalmıyor;

'İsraf yapmayalım, porsiyonları küçültelim' diyor...

Ve ardından Maliye Bakanları sıraya giriyor;

Nurettin Nebati 'Şükredin' tavsiyesinde bulunuyor...

Mehmet Şimşek'te aynı şeyi düşünüyor;

Düzlüğe çıkılabilmesi için 'sabretme' reçetesi yazıyor...

Aslında bu reçetelere ve tavsiyelere hiç gerek yok;

Vatandaş zaten çaresizlikten ve kendiliğinden kemerini sıkıyor...

Kemerini sıka sıka kemerinde delik, yaşamaya dermanı kalmadı...

Şimdi insan düşünmeden edemiyor;

Tepedeki yönetenler, tabanda alım gücü olmayan, nefes alamayan vatandaşlara 'sabır, şükretme ve lüks harcamalardan' uzak durma tavsiyesi yapıyor da, acaba kendileri ve bir avuç mutlu azınlık içinde aynı uygulamayı kendilerine tavsiye ediyorlar mı?

Yoksa onlar yine 'itibardan tasarruf etmeyip' şatafatlı yaşamlarına devam mı ediyorlar?

Veya de ne bilim ben;

"Vatandaşa verir talkımı, kendi yutar salkımı' misali bu düzeni böyle mi sürdürüyorlar? insan doğrusu merak ediyor...

Bir vatandaş olarak neden böyle düşünüyorum?

Sizler benim düşünceme ne kadar katılırsınız onu bilemem ama...

En anlaşılır şekilde ifada edecek olursak;

Yukarıya gönderdiklerimizin ve onlara ortak olan yandaşların daha mutlu yaşaması için biz 'sabrederek, şükrederek ve tasarruf ederek, dişimizden tırnağımızdan artırarak onlara gönderiyoruz...

Örnek mi istiyorsunuz?

Alın size birkaç örnek;

Sen içerisinden hiç geçmediğin halde;

Ülkenin neresinde yaşarsan yaşa, Avrasya Tünelinden vaat edilen geçiş yapılmazsa, aradaki farkı sen ödüyorsun...

Osman Gazi Köprüsünün üzerinden geçmesine de;

Eğer günde 40 bin araç geçmezse, dağlarda çobanlıkta yapsan, şirketin zararını kapatmak için katkı payı veriyorsun...

Örneğin, Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılırken;

Yüklenici firmaya 135 bin araç geçmezse, geçmeyen araba farkının hazineden ödeme teminatı verildiği için; sen bu köprüden ister geç, ister geçme şirketin patronu zarar etmemesi için sen ödüyorsun...

Örneğin ortak bütçemiz olan Hazinede para kalmazsa;

Emekliysen maaşına yaşamını sürdürecek zam alamıyorsun...

Emekçiysen ölüm sınırında olan 'asgari ücrete' çalışıyorsun...

Tarım üreticisiysen;

Mazot pahalı olduğu için traktörünün deposunu doldurup tarlaya ürün ekmeye gidemiyorsun...

Dar gelirli veya hiçbir gelirin yoksa;

Akşamları karanlık basıp, el-ayak çekilinde fırınların kıpısında bayat ekmek için sıraya giriyorsun...

Tencerende sıcak bir yemek kaynatmak için akşam üzeri semt pazarlarına gidip, çürük sebzeler topluyorsun...

Şunu da unutmayalım ki;

Çoktan beri içimizde yaşayan 13 milyon dolayında 'sığınmacıyı' da, sakına-sakın zenginlerin Allah kuruşu yaptığını sanma, sığınmacıya yapılan sosyal yardımları da yaptığın tasarrufla sen yardım edip ve sen besliyorsun...

Ama sıra sana gelince;

Sadece yine ileriye dönük pembe hayaller kuruyorsun...

Seni bu duruma düşürenlerin hesabını-kitabını yapmayıp ve onların tavsiyesi olan 'Sabredin, şükredin, kemer sıkın' tavsiyelerini dinliyor ve bir kerede itiraz etmeyi düşünmüyorsun...

Ve en önemlisi de hazine dibe vurunca da;

Gündelik harcamalara yapılan zamlarla hazineyi yine 'sabrederek, şükrederek ve tasarruf ederek, kemer sıkarak sen dolduruyorsun...

Ve sen umuda sarılıp, yerlerde sürünmeye razı oluyor;

Bir avuç doyumsuz 'azgın azınlığı' mutlu etmek için sen aç-açık ve perişan geziyorsun...

Salt kendin aç-açık ve perişan gezsen iyi;

Dünyaya getirdiğin çoluğunu-çocuğunu da perişan ediyorsun...

Örneğin; ne okul ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsun...

Nede doğru-dürüst sağlıklı besinlerle besleyebiliyorsun...

Yanlış mı düşünüyorum acaba?

Her neyse...

En iyisi bu sohbeti Ahmet Arif'in ADİLOŞ şiiri ile bitirelim;

"Doğdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

Adiloş Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü...

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da SABIR,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü..."