NAHİYEDE ÇOK GÜZEL ŞEYLER YAPIYOR

'CEMAL MÜDÜR' OLARAK İZ BIRAKIYOR

Merhaba sevgili dostlar,

Merhaba değerli canlar,

Sayfa okurlarımın da bildiği gibi;

Cumartesi günleri genellikle -saklı kalmasın diye- notlarımın arasında olan arşiv bilgilerini paylaşıyorum...

Ve bugünkü arşiv sohbetimizde de;

Sizlere Dereli ilçesi nahiye statüsündeyken uzun süre nahiyenin müdürlüğünü yapan 'Cemal Müdürü' anlatacağım..

Şimdi bazılarınızda haklı olarak diyecektir ki;

"Yahu bu adamın soyadı yok mu da koskoca bir nahiye müdürünü 'Cemal Müdür' olarak ifade ediyorsun"...

Soyadı olmaz olur mu; var...

Soyadı; ÇETİN...

Ancak neden soyadıyla birlikte tanımlanmayıp ve en kestirme yoldan, direkt olarak 'Cemal Müdür' denilmesinin nedeni;

Sanırım ya soyadı kanunu çıkmadan önce nahiyeye 'müdür' olmasından ileri geliyor...

Ya da;

Yönettiği yöre halkı onu yüceltmek için 'Cemal Müdür' unvanını yakıştırıyor...

Her neyse...

1926 yılında Dereli yerleşkesi 'Nahiye' oluyor;

1930'lu yılların başında 'Cemal müdür' nahiyenin ikinci nahiye müdürü oluyor...

Ve göreve başlığı yıl olan 1930 yılında;

Nahiyede '5 yıl' üzerinden eğitim verecek okulun temeli atılıyor...

1933 yılında da Cemal Müdürün yaptığı açılışla eğitim-öğretim başlıyor...

1934 yılında soyadı kanunu çıkıyor;

Zor ve çetin işlerin üstesinden gelen 'Cemal Müdür' soyadı olarak kendisine 'ÇETİN' soyadını alıyor...

Soyadı kanunun çıktığı ardılı yılda;

Nahiyeye Hamit GÜVEN isimli -kabına sığmayan-genç ve idealist bir öğretmen geliyor...

Ve bu idealist öğretmenin gelişiyle birlikte Cemal Müdür'ün işleri ve düşleri daha da kolaylaşıyor...

Yani;

Nahiye müdürüyle, genç öğretmenin düşleri bire-bir örtüşüyor...

Ve nahiyede yepyeni bir yolculuk başlıyor...

Örneğin;

İlkönce Nahiye Müdürlüğünün hemen yan tarafına bir 'Nahiye Parkı' tanzim ediyorlar...

Törenlerin yapılabilmesi için;

Parkın hemen ön tarafına bir meydan açıyorlar...

Meydanın arka planına hem bayramlara 'Kürsü' görevi yapan ve hem de herkesin su içebileceği kürsünün altını 'Çeşme' yapıyorlar...

Ve meydanın adını da; Cumhuriyet Meydanı veriyorlar...

Cemal Müdürün yaptığı hizmetlere devam edelim;

Nahiyeye tanzim edilen parka birde 'Atatürk Büstünün' yakışacağı düşünülür...

Yıl; 1937

Nahiye müdürü 'Atatürk Büstü' için görüşülmesi gereken yerlerle görüşür ve yazışır...

'Atatürk Büstünü' almayı kotarır...

Ve sıra gelir -kilosu bir hayli ağır olan- tunçtan yapılmış 'Büstü' Nahiyeye getirmeye..

Getirilecektir getirilmesine de;

O yıllarda Dereli yerleşkesi 'Nahiye Statüsüne' kavuşmuştur ama...

Daha nahiyeyi il merkezine bağlayacak 'otoyolu' yoktur...

Ve otoyol sadece Kulakkaya üzerinden Şebinkarahisar'a giden yol vardır...

Yani demem o ki;

İl merkezinden arabayla nahiyeye getirilmek istenen Atatürk Büstü getirilse-getirilse ancak Kulakkaya mıntıkasında -en kestirme patika- yol olan 'Ayı Tepesinden' aşağı nahiyeye indirilebiliyor...

Fakat koşullar ne kadar 'çetin' olursa olsun;

Cemal Müdür zorluklarla uğraşmayı seviyor...

Ve hiç zaman geçirmeden -sadece nahiyenin değil-bölgenin en usta zurnacısı (namı deli Mustafa) olan Zurnacı Mustafa Bektaş'ın zurna eşliğinde 'Atatürk Büstü' getirilip, Nahiye Parkına yerleştiriliyor...

Hani az önce 'Nahiyenin' il merkezine bağlantı kuracak daha otoyolu yoktu demiştik ya...

Sohbetini yaptığımız nahiye müdürü bunun hesabını çok iyi yapmış olacak ki;

En hızlı bir şekilde İl merkezine bir otoyol düşünüyor...

Ve bu projeyi gerçekleştirebilmek içinde 'yol yapımının' yarıdan çoğunu -gönüllülük esasına-dayalı bir şekilde hangi köyün içinden yol geçecekse, o köyün vatandaşlarından kazma-kürek çalışmaları için yardım istiyor...

Ve o yıllarda kayaları delecek 'İş Makineleri' olmadığı için;

Cemal Müdür, düşünce birliği yaptığı ekibiyle (ekstradan köprü kurmamak için) il merkezi istikametinde kurulu olan tarihi 'Kemer Köprüleri' ölçü alıyor...

Ve Dereli Nahiye merkezindeki 'Kemer Köprüden' yol yapımına başlayıp, Çalca yerleşkesindeki 'Kemer Köprüye' ulaşabilmek için Taşlıca Köyünün içinden geçerek Çalca'da ki Kemer Köprüye ulaşılıyor...

Iklıkçı köyü sınırı bitiminde olan Çay Köprüye ulaşabilmek içinse;

Yolun sert kayaları 'balyozla, murçla' kırarak ve daha da olmadı dinamitle patlatarak 'Iklıkçı Köyünün' içinden geçmesi gerekiyor araba yolunun...

Çay Köprüden sonra yol işini valilik üstleniyor;

Tıpkı onlarda Cemal Müdürün yaptığı gibi 'Yavşan Mıntıkasındaki' Kemer Köprüyü ölçü alıyorlar...

Ve -gecikmeli ve darda olsa- toprak otoyol bitirilerek, Dereli Nahiyesini İl merkezine bağlıyorlar...

Burada 'yol' sohbetini bitirmeden küçük bir not düşmek istiyorum o da şu; (köyün ismini vermiyorum)

İmece usulü 'yol yapımı' sırasında -yol karşıtı olanlar- Celal Müdürü taşlayıp kafasını yarıyorlar...

Eh, boşuna söylememişler ya;

"Meyveli ağaca taş atarlar" diye..

Boşuna dememişler ya;

"İşe yaramayanlar söğüt gölgesinde yatar" diye...

Değil midir ki;

Bu özdeyişleri haklı çıkarmak istercesine günümüzde de aynı yolculuk yapılıyor...

İşe yaramayan, yetkin olmayanlar el-üstünde tutulup tepeden tırnağa yetkilendiriliyor...

Yetkin yetkisizlerse;

Kenara-köşeye itilerek 'yetkinlikleri' görmezlikten geliniyor...

Hatta 'görmezlikten' gelinmesini vazgeçtik;

Akla-hayale gelmez yöntemlerle cezalandırılarak itilip kakılıyor..

Yalan mı?

Önümüzdeki cumartesi bir başka 'arşiv bilgisi' sohbetinde buluşmak üzere şimdilik hoşça kalın...

Görsel bilgi notu;

Birinci fotoğrafta Cemal Müdür, Atatürk Büstünün 'Açılış Töreninde' konuşmasını yaparken...

İkinci fotoğrafta ise imece yöntemiyle yol yapan köylüler ve elinde bastonu olan kişiyse, sohbetini yaptığımız efsane Cemal Müdür...