Bir İl Sahipsiz Olursa Veya da Arkası Yoksa

Yaşadığı haksızlıkları gördüğü halde; 
Hala tevazu limanlarına demir atıyorsa... 
Sürekli hoşgörü kültürünü kullanıyorsa...
Midye gibi kabuğunun içinde saklanıyorsa... 

Ve en önemlisi de; 
Olumsuzluklar karşısında bir araya gelinemiyorsa... 

Hatta tam tersine; 
Birinin başarısını, bir diğeri kıskanıyorsa... 
Ve başarısını önlemek için bacağından aşağı çekiyorsa; 
O yörenin insanı yalnızlığı ve sahipsizliği yaşamak zorundadır... 

Asıl sohbet konumuza girecek olursak; 
Ne kadarı doğrudur, ne kadarı yanlıştır bilemem.. 
Yerel basından öğrendiğim kadarıyla, Giresun il merkezinde bulunan 'Jandarma Bölge Komutanlığı' kapatılıyor...  

Şaşırdık mı? 
Şahsen ben şaşırmadım... 

Üstelik niye şaşırayım ki; 
Kapatılan sadece İl Jandarma Bölge Komutanlığı olsa eyvallah!.. 
Üç kere öp de başına koy... 

Şöyle geriye yönelik düşünecek olursak; 
Bu il, kurum ve kuruluş olarak hangi değerlerini kaybetmedi ki!? 
Üstelik hangi değerlerini kaybederken, dut yemiş bülbül gibi susmadı ki!? 

İsterseniz, aklımıza gelenleri şöyle gelişigüzel sıralayalım; 
Bu ilde bir zamanlar işçisi, teknikeri, memuru, nakliyecisi, büfecisi ve çarpanlarıyla birlikte 10 bin ekmek yediği bir SEKA Kağıt Fabrikası vardı... 

Özelleştirilerek satıldı;
Arazisinin üzerine devasa bir stadyum ve TOKİ evlere yapıldı... 
Ve bunlar yapılırken de kimsenin ne gıkı çıktı, nede kılı kıpırdadı! 

'Çotanak Stadyumunu' yapmak için; 
Tüm Giresunluların anısı olan 'Atatürk Stadyumu' yıkılma kararı alındığı günlerde;    "Bu Stadyumu yıkmayın da, bari Amatör Spor Kulüplerine tahsis edin" diye önerilerde bulunduk, kimse tınmadı... 
Yani bizi gaile alan olmadı... 

Ve inadımız inat dercesine; 
"Biz burayı milletin yatıp-yuvarlanması için 'Millet Bahçesi' yapacağız" dediler... 

Yine bu konuda da; 
Giresun'da çoğunluğun sesi çıkmadı... 
Üstüne-üstlük 'Millet Bahçesi' de hala yapılmadı... 
Yani, üzerinde kimse yatıp-yuvarlanamadı... 

Devam edelim; 
Geçmişte 200 kişinin çalıştığı ve çarpanlarıyla birlikte 3-4 bin ailenin ekmek yediği bir ADEL KALEM fabrikamız vardı... 
Hiç kimse farkına varmadan sessiz-sedasız kapatıldı... 
Ve bu konuda da hiçbir Giresunlunun itirazı olmadı.. 

Yine bilenlerin çok iyi bildiği gibi; 
Birçok kişinin çalıştığı ve ilin ekonomisine büyük katkılar sağlayan SUNTA Fabrikası vardı... 
Rekabete ayak uyduramayarak, süreç içerisinde o da kapatıldı... 
Ve bu konuda da hiç kimsenin 'gıkı' çıkmadı... 

Sıkıldınız mı? 
Sıkıldıysanız, yorum katmadan hızlandırarak sayacak olursak; 

Bir zamanlar birçok kişinin -vardiyalı olarak- çalıştığı Fiskobirlik Entegre Tesisleri vardı, şimdi var mı-yok mu belli değil... 

Yine özel teşebbüs bünyesinde; 
FATOĞULLARI Gurubu şemsiyesinin altında Un Fabrikası vardı..
Denizcilik İşletmeciliği ve Şirketleri, bu ilin ekonomisine büyük katkılar sağlardı...
Daha sonra birçoğu kapatıldı... 

Bir zamanlar bu ilde; 
Orman Bölge Müdürlüğü vardı... 
Liman İşletme Müdürlüğü vardı... 
Tekel Bölge müdürlüğü vardı... 
Ve bu kurumlarında süreç içerisinde (ve birilerinin keyfini yerine getirmek için) görev alanları daraltıldı... 

Tirebolu Çay fabrikasının en kısa zaman diliminde kapılarına kilit vurulup, kapatılacağının dedikodusu yapılıyor... 

Resmi kayıtlarda 60 yıllık rezervi var denilmesine rağmen; 
Bir zamanlar, Dereli ilçesinde yüzlerce kişiye ekmek kapısı olan Barit Maden Ocağı faaliyetini durdurdu... 

Diğer taraftan; 
Eynesil İlçemizde 120 kişinin çalıştığı ve 'şapka üreten' bir fabrika vardı... 
Geçtiğimiz haftalarda o da kapatıldı... 

Geçtiğimiz haftalarda dile getirmiştim; 
Şu sıralarda İNİŞDİBİ KARDAĞ Suyu şişeleme fabrikasının kapatılıp-kapatılmadığı üzerine kuşkular sürüp gidiyor... 

Sadece bu kadar 'kayıpla' kalsak iyi; 
Bir zamanlar 'Çavuşlu Ekmeği' olarak bildiğimiz 'ekmek' birdenbire patent değiştirerek, önce Vakfıkebir' ve daha sonra da 'Trabzon Ekmeği' olarak markalaştırıldı... 

Söz Trabzon'dan açılmışken; 
"Oy Bulancak, Bulancak" türkümüzün de hiç beklemediğimiz bir zamanda "Trabzon Kolbastısı' olarak arşivlere girdiğini de unutmayalım...

Özetlersek; 
Gün geçtikçe her konuda büyüyen ve gelişen komşularımızın bizi baskı altına almasından mıdır? bilemem... 

Yoksa; 
Sohbetimizin giriş bölümünde de ifade ettiğim gibi bizlerin fazla hoşgörülü veya tevazu sahibi olmasından mıdır? 

Veya da ne bilim ben; 
Toplumsal paylaşımlarda bir araya gelememenin sonucu mudur? 
Doğrusu, bu konuda da bir şey söyleyemem... 

Siyasi 'temsilcilerimiz' konusundaysa; 
Sizler bu konuyu benden daha iyi biliyorsunuz... 

Yani 'irade temsilciliğini' üstlenenler; 
Bu kentin değerlerini korumak için ne gibi mücadele veriyorlar? 
Ne gibi öncülük yapıyorlar? 
Bunların yorumunu da sizlere bırakıyorum... 
Kalın Sağlıcakla...